ŞUB
ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİKTEN “UMUTLU” YARINLARABATI TRAKYA TÜRKLERİ
BALKAR Yuvarlak Masa Toplantıları
Koordinatör/Moderatör: Doç. Dr. Ali ÇAKSU
Konuşmacı: Dr.Öğretim Üyesi Ali HÜSEYİNOĞLU (Trakya Üniversitesi)
Tarih/Yer: 5 Nisan 2018 Yıldız Teknik Üniversitesi İİBF Konferans Salonu
Ali ÇAKSU: BALKAR 3. Yuvarlak Masa Toplantısına hoş geldiniz. Konuşmacımız, Dr. Öğr. Üy. Ali Hüseyinoğlu, Gümülcineli, Trakya Üniversitesinde görevli. ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümünde lisansını ve yüksek lisansını, İngiltere’de de doktorasını tamamladı. Batı Trakya üzerine çalışmalarını sürdürmektedir.
Ali HÜSEYİNOĞLU: Yaklaşık20 yıldır çalıştığım bir konuyu 20-25 dakikada özetlemem çok zor olacak. Bugünkü sunumda öncelikle “Öğrenilmiş Çaresizlik” kavramından bahsedeceğim. Öğrenilmiş Çaresizlik, kişinin çok sayıda deneme sonucunda başarısız olması ve bir daha deneme cesaretini kaybetmesidir. Yunanistan 1830’da bağımsız oluyor ve son olarak 12 ada ile toprak bütünlüğünü tamamlıyor. 1923 sonrası Yunanistan’da Ulahlar, Makedonlar, Türkler, Ermeniler, Yahudiler birer azınlık olarak kabul ediliyordu. Fakat Türklerin haricindeki bazı milletler, ortak din olan Hıristiyanlık dolayısıyla daha çabuk asimile oldular. Batı Trakya Türkleri Müslüman oldukları için aynı durum geçerli değil. 1923’ten beri 150.000 civarındaki Türk popülasyonutek resmi azınlık statüsüne sahip bir topluluk olarak varlığını korumaktadır. Bölgeye Türkler,Orta Asya’dan Türk göçü ile geliyorlar. 1913 yılında kurulan “Garbi Trakya Hükümeti Müstakilesi”, varlığı 57 gün sürmüş olsa da dünyada kurulan ilk Türk Cumhuriyetidir.
Bölgenin %84’ü Türklere ait argümanı ile ilgili olarak (Harita göstererek) Lozan’dan bir sene öncesini gösteren bu harita argümanı desteklemektedir. 2011 yılında yapılan nüfus sayımına göre Batı Trakya’da tahmini 145.000 Türk yaşıyor.
1923’te Lozan Anlaşması ile Batı Trakya Türkleri, tarihi topraklarında azınlık olarak yaşamaya devam ettiler. Türkiye’deki 6-7 Eylül olayları ve Türk-Yunan hükümeti arasındaki Kıbrıs Sorunu, bölgedeki Türklere karşı yoğun baskının başlamasına sebep oluyor. Türkiye ve Yunanistan’ın ilişkileri diplomatik olarak ne kadar iyiyse Türk azınlık da kendisini o derece daha az tehdit altında hissediyor. Bu sebeple Türk-Yunan ilişkileri Batı Trakya Türkleri için hayati öneme sahip konuların başında gelmektedir.
1970’lerle birlikte Batı Trakya’da etnik Türk kimliğinininkarı resmen başlıyor ve bugün hala devam ediyor. İlk kez 15 Mayıs 1991’de Yunanistan, Batı Trakya Türk azınlığına karşı politikalarını değiştirmeye başlıyor. Temel vatandaşlık hakları ile ilgili on yıllardır devam eden ihlallerin sona ermesi sebebiyle Türk azınlık biraz rahatlıyor fakat azınlık olmaktan kaynaklanan kolektif hakların ihlali bugün hala devam ediyor.Aslında “1999 Deprem Diplomasisi” Türk-Yunan ilişkilerinin iyileşmesi açısından önemlidir. AK PartiHükümetleri de bu konuda önemli adımlar atıyor. YDİK’in kurulması bu adımların en somut örneklerinden biridir.
Yunan İç Savaşı’nın olduğu dönemde Batı Trakya Türkleri, gündüz Yunan Kralının ordusunun, gece de dağdan inan isyancıların baskısı altında kalıyordu. Otonomi bağlamında 6-7 Eylül olaylarına kadar bölgedeki Türkler oldukça rahattılar, bir nevi kendi yağlarında kavruluyorlardı. O yıllarda azınlığa Türk denilmesi yasak değildi. İlk Türk azınlık ortaokul ve lisesi Celal Bayar’ın katılımıyla 1952’de açıldı. Kıbrıs Sorunu ve 6-7 Eylül sonrası ikili ilişkiler bozuluyor. Yunanlı yetkililer, azınlığa karşı temel hak ihlallerine başladı;‘Türkiye benim azınlığıma sahip çıkmıyorsa ben de onun azınlığına sahip çıkmam’vari bir anlayış benimsendi. 1967 Albaylar Cuntası, 1971 yılında Azınlık ilkokullarının tabelalarından Türk ifadesini kaldırttı. Bu baskı, 1974’te Kıbrıs Müdahalesi ile sona ermedi. Günümüzde hala Türk ifadesinin yer aldığı okul tabelalarının kullanımı yasaktır.
1967 Cuntası tarafından atanan Vakıf İdare Heyetleri üyeleri Azınlık mensubu kişiler bugün hala Türk vakıflarının başındadırlar. 1990 öncesi dönemde Batı Trakya Türkleri, kimlikleri dolayısıyla on yıllarca yatırım yapamadı. Tarım sektöründe çalıştılar fakat traktör ehliyeti almalarına Yunan hükümetleri izin vermedi. Türklerin evinin önünden telefon hattı geçmesine rağmen yıllarca evlerine hat çekebilmek için bekletildiler. Bunun sebebi, Türkiye’deki akrabalarıyla haberleşmelerinin önüne geçmekti. 19. Madde mağdurları Yunanistan vatandaşlığından kendi istemleri dışında çıkartıldı. Gayri-resmi sayı olarak 60.000 kişinin vatandaşlıktan çıkartıldığı söyleniyor. 1995 yılına kadar “Yasak Bölge” uygulaması olması sebebiyle Batı Trakya’nın dağlık kesimi adeta bir açık hava hapishanesine döndü.Üniversite ve sanayi bölgesi inşası için devlet tarafından istimlak edilen bölgeler de oldu.
O yıllarda sırf Türk oldukları için gereksiz yere azınlığa para cezaları da kesildi. Bir ara Batı Trakya Türklerinin TRT sinyalleri de kesildi. Ayrıca, Türkiye’den gelen gazeteler yasaklanıyordu. Gazetelerde Atatürk’ün resmi veya Türk bayrağı olduğu için gümrükten geçirirken bazı sıkıntılar yaşanıyordu. Fakat bu zihniyet 1990 sonrasında son buldu. Aslında Yunan anayasasında yukarıda bahse konu ihlaller yer almıyor. Fakat fiilen bu ihlaller yapıldı.
1923’ten günümüze Türk’ün olduğu her yerde azınlık ilkokulları var. Öğrenciler, ilkokullarda Türkçe ve Yunanca 6 yıl iki dilli eğitim almaktadır. Bu okulların sayısı 1930’larda 300 civarında iken 2018 itibarı ile bu rakam 120’lere düşmüştür. Türkçe, Batı Trakya’da okullarda yaşatılmaya devam ediliyor, henüz ölmedi. Fakat, Azınlık okulların ciddi sorunları var. Daha öncesinde Türklerin büyük bir kısmı tarım ve hayvancılıkla uğraştıkları için çocuklarını okula göndermeyebiliyor, veya eğitim dönemi sona ermeden çocuklarını okuldan alabiliyordu. Özellikle 2000’lerden sonra Türkler eğitim konusunda daha da bilinçlendi. 2018 itibarı ile herkes çocuklarını okutabildiği yere kadar okutmaya çalışmaktadır. Özellikle kız öğrenciler arasındaki okur-yazar oranı önemli derecede artmaya devam etmektedir.
Batı Trakya Müslüman Türk Azınlık mensubu her birey kendi kendini tanımlama, self-determinasyon, hakkına sahiptir. Fakat bir grup Türk bir araya gelerek adında Türk geçen bir dernek veya STK açamaz.29 Ocak 1988 tarihi etnik Türk kimliğinin Yunan devleti tarafından reddedilmesine bir isyandı. İlk defa 10.000’den fazla Türk Gümülcine’de toplanarak “Türküz” diye haykırdı ve“bugün milliyetimizi yarın dinimizi de elimizden alacaklar!” söylemleriyle hak ihlallerine karşı çıktı.
Sadık Ahmet Batı Trakya’da hak ihallerine karşı direnişin bir sembolü ve Azınlığın lideridir. Sadık Ahmet ismi Türkiye’de birçok yerde yaşatılmaktadır. Kimse elini taşın altına koymazken o ciddi anlamda Azınlık toplumuna liderlik etmiş biridir.
29 Ocak 1990’da Gümülcine merkezinde yer alan Türk dükkanları yağmalanıyor ve Türk esnaf korkutuluyor. 30’dan fazla yaralı ve 400 işyeri hasar görüyor. Fakat korku ve endişeden ötürü sadece altı kişi zarar için başvuru yapabiliyor.
Camilerde ibadet serbest. Yunanistan, azınlıkların dini hassasiyetini bildiği için buna karışmadı. 1991’de Müftülüklerde ikilik ortaya çıkıyor. 1984 yılında Gümülcine Müftüsü’nün vefat etmesi dolayısıyla 1990’ların başında alışılagelmiş uygulamanın aksine Yunan hükümeti kendisi Müftü ataması yapıyor.Fakat Türkler, bunu kabul etmeyip geçmişte olduğu gibi kendi Müftülerini kendileri belirlemeye devam ediyor. Böylece, 1990’lardan günümüze kadar devam eden müftülük makamındaki çift başlılık ortaya çıkıyor. Ayrıca, zaman zaman bazı camiler İslamofobik saldırıların hedefi olmaya devam ediyor. “En iyi Türk, ölü Türk” sloganı geçtiğimiz yıllardaki saldırıların birinde kullanıldı. Yunan Devleti, bazı Osmanlı camilerinin restore etti fakat bu camilerde yılda birkaç kez de olsa topluca ibadet edilmesineizin vermiyor.
1923’ten günümüze Yunan parlamentosunda Azınlık milletvekilleri (birkaç dönem hariç) sürekli yer aldı. Fakat bunların rakamı bir elin parmaklarını geçmedi. Bölgesel siyaset mekanizması olan belediyelerde ise Türkler daha çok yer almaktadır.
Sonuç
2018 itibariyle 1991 sonrası bazı temel insan hak ihallerinin son bulmasına rağmenBatı Trakya’da kronikleşen problemlerin varlığı hala devam etmektedir. Azınlıkları azınlık yapan kolektif haklar konusundaki sıkıntılar mevcut. Bu konuda Azınlık ile Yunan devleti arasında ciddi bir diyalog ve işbirliği eksikliği var.
Kilit nokta:, Avrupa’nın tarihsel azınlıklarından biri olan Batı Trakya Türklerinin Yunan toplumuna entegre olurken, asimile olmamasıdır.
Ali ÇAKSU: Hocamıza teşekkür ederiz. Yaklaşık 20 yıllık birikimi 20 dakikaya sığdırmak zor ama yine de öğrenmiş olduk. Hocalarımızdan ve öğrencilerimizden sorular alabiliriz.
Öğrenci: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yunanistan’ı ziyaret etti. Bu ziyaretin azınlıklara yönelik etkisi nasıl oldu? Lozan’ın yenilenmesi bağlamında Yunanistan’ın tavrı nasıl oldu?
Ali HÜSEYİNOĞLU: Erdoğan’ın bir gün önce Yunan televizyon kanalı Skai’e verdiği “Lozan’ın güncellenmesi’ açıklaması programın oldukça önüne geçti. Yunan medyasının merakı Lozan’ın güncellenmesi ile neyi kastettiği üzerine yoğunlaştı. Yunanistan için tarihsel öteki Türkiye’dir. Türkiye’yi Osmanlı’nın devamı olarak gören birçok yazar ve gazeteci de var. Hatta Erdoğan’a “Neo-Osmanlı Sultanı” diyenler bile var. Lozan’ın güncellenmesi konusu Yunan tarafını çok şaşırttı. Cumhurbaşkanının Gümülcine’ye gelmesi çok önemliydi. 2004’te verdiği mesajın “Siz bu toplumda en iyi yerlere gelmek zorundasınız fakat bunu yaparken sakın asimile olmayın” benzeri mesajlar verdi. Erdoğan’ın açıklamaları sonrası Azınlığı etkileyenbir durum olmadı; Sorunların büyük bir kısmı hala devam ediyor. Fakat oraya gelmesi dahiAzınlığa güç verdi. Yunanlı bir yetkili İstanbul Rumlarını ziyaret ederken bir problem olmuyorsa, Türk tarafının bu ve benzeri bir ziyareti de Yunanistan açısında problem olmamalı diye düşünüyorum.
Öğrenci: Atina’da Müftülük nasıl uygulanıyor?
Ali HÜSEYİNOĞLU: Baş Müftülük ve Müftülük kurumlarının nasıl çalışacağına dair 2345/1920 numaralıbir yasa vardı. 1985’te Gümülcine Müftüsünün ölmesiyle problem başlıyor. Yunanistan karar değişikliğine giderek 1920’deki hukuki metni ilga edip 1990/1991 numaralı yeni bir kanun çıkardı. Müftüler, aynı zamanda yargıçlık görevi de yapıyorlarsa, diğer Yunan vatandaşı yargıçlar gibi onları da Yunan devletinin ataması gerekmektedir denildi. 1923’ten 1991’e kadar müftünün yetkisi değişmedi. Önce azınlığa müftüsünü belirleme hakkını veriyorsunuz ve daha sonra da (1991’de) bundan vazgeçiyorsunuz. Yunan devleti bunu azınlığa anlatamadı. Bu da bir çiftbaşlılığa sebebiyet verdi. Yunan devleti kendi müftüsünü atıyor. Türkiyeden gelen resmi bir heyeti bu müftüyü ziyaret etmeyip seçilmiş müftüyü Türklerin dini lideri olarak kabul ediyor ve onu ziyaret ediyor. Tam tersini de Yunanlı yetkililer yapmaktadır. Siz Yunan devleti olarak bir topluma Türk değil, Müslümansınız diyorsunuz. Fakat azınlığın kendi belirlediği müftüyü dahi resmi olarak tanımıyorsunuz. Yunanistan Başbakanı AleksisÇipras geçtiğimiz haftlarda: “Biz de bizim atadığımız müftünün halkın büyük bir kesimi tarafından onaylanmadığını biliyoruz” bağlamında bir açıklamada bulundu. Yunanistan, ileriki dönemde bu konuda siyaset değişimine gidebilir. Çipras bu yönde bir açıklama yaptıysa bu sistem değişecektir. Müftülük sorunu ya çözüme yakın ya da daha karmaşık bir hal alacak.
Batı Trakya Türklerin mensup bir grup Atina’ya göç edelim deyip buraya camii ve minare istiyebilir, hatta iki dilli okul da istiyoruz diyebilir. Fakat alacakları cevap olumsuz olacaktır. Çünkü azınlık haklarının verilmesinde Yunanistan “yer prensibi”neönem vermektedir. Azınlıkhakları, yalnızca Azınlığın tarihsel mekanı olan Meriç ve Karasu nehirleri arasında kalan BatıTrakya bölgesi sınırlarında geçerlidir. O yerin dışına çıktığınızda haklarınızdan vazgeçmiş oluyorsunuz. Atina’da yaklaşık yarım milyon Müslümana 400 kişilik ve minaresiz bir caminin yapılması bile problem olmaya devam ediyor. Atina camii inşaati büyük oranda bitti fakat açılışı daha gerçekleşmedi. Mezarlıklar konusunda da ciddi sorunlar mevcut.Oradaki Müslümanların gömüleceği kendilerine ait bir Müslüman mezarlığı dahi yok. Batı Trakya’daki kısmı Şeriat Hukuku’nun uygulanması konusunda da yeni adımlar atıldı. Yani artık şeriat hukukuna başvurmak daha da zorlaşacak gibi duruyor.
Dinleyici: Yunanistan’daki Türk azınlık ve Türkiye’deki Yunan azınlık mütekabiliyete dayanıyor. Biz Rumlara bunları reva görmüyoruz, 6-7 Eylül olayları hariç. Oradaki Türklerin hakları ihlal ediliyor. Türkiye anlaşmalara taraf olmasına rağmen, Yunanistan’a karşı bir yaptırım oluşturamıyor.
Ali HÜSEYİNOĞLU: AB Konseyi, AGİT 2000’lerden sonra Batı Trakya Türkleri ile ilgili konulara eğildiler. Türkiye istiyor ki Müslüman-Türk varlığı yok olmasın. İskeçe Türk Birliği davasında AİHM’nin Yunanistan aleyhinde 2005 ve 2007 yıllarında iki tane kararı var. Yunan tarafı bu kararı reddetmiyor; “iç hukukumu düzeltmeye çalışıyorum” diyor. Ulus-devletlerden bahsediyoruz. Böyle bir ülkeye ne yapabilirsiniz? Yunanistan tazminatı veriyor fakat kararı uygulamıyor. Bu tür sorunlara çözüm hemen gelmiyor. Ayrıca, Yunan hükümeti Türkiye’ye: “Batı Trakya meselesi benim iç meselem, karışamazsın” demeye devam ediyor.
Elçin MACAR: Lozan’da Mütekabiliyet var mı? Mütekabiliyet, “sen bana bir şey uygularsan, ben de yaparım” demektir. Fakat Lozan iki tarafa da yaptırıyor. Hukuki anlamda bu bir mütekabiliyet değil, çift taraflı yükümlülüktür.
Ali HÜSEYİNOĞLU: Lozan’ın 45. Maddesi iki ülke arasında bir mütekabiliyetin olduğunu ima ediyor. Türkiye ve Yunanistan’ın yapması gerekenleri anlatıyor.Karşılıklılık ilkesi özünde masum olsa da Türk-Yunan ilişkilerinde negatif bir şekilde yorumlanmıştır. Devletler de böyle yorumlayınca bu durum azınlıklara olumsuz yansımıştır.
Öğrenci: Türkiye’nin İlerleme Raporlarında “azınlık” başlıkları var. Yunanistan, AB’ye üye olmasına rağmen neden 1991’de kırılma meydana geldi?
Ali HÜSEYİNOĞLU: AB üyesi olan bir ülkede birçok insan ve azınlık hak ihlalleri varken, aday ülkeden kendisini toparlamasını istiyorsunuz. Önce siz kendi içinizdeki azınlıkların haklarını koruyun. 1980’lerin başında Kopenhag Kriterleri yoktu ve bu yüzden Yunanistan, Türklerin en temel haklarının çiğnendiği bir dönemde, 1981 yılında Avrupa Birliği üyesi olabildi.
Ali ÇAKSU: AB’ye girdikten sonra bu kriterleri uygulamanın çok da bir önemi kalmıyor galiba. Bulgaristan, AB üyesi olduktan sonra burada yolsuzluk arttı. İstanbul-Gümülcine arası 500 km. Balıkesir’den daha yakın Gümülcine. Biz hissetmesek de oradaki insanlar ve Batı Trakya bize çok yakın. Belki Gümülcine’ye gezi düzenleriz ya da tüm Batı Trakya için yapabiliriz.
Ali HÜSEYİNOĞLU: Esenler’denaltı saatte gidebildiğiniz yakın bir yerdir Batı Trakya. Bölge üzerine yüksek lisans veya doktora yapacak öğrenciler mutlaka gitmeli. Alan çalışması yapın ve bölgeyi yerinde tanıyın. Bu durum size ve akademik çalışmalarınıza çok şey katacak.
Ali ÇAKSU: Ben ilk gittiğimde Türk azınlığa 100.000 diyorlardı. Fakat resmi rakam değildi göç gibi sebeplerden dolayı. Siz 140.000 diyorsunuz. Bu resmi rakam mı?
Ali HÜSEYİNOĞLU: 2011 yılındaki Bölge Genel Sekreterliği tahmini rakam olarak 140-145 bin kişi olduğunu açıkladı. Bölgeye gidip gelen çok fazla var. Hala kütüğünü taşımayanlar var. Bu tahmini rakamı devlet kurumu verdi. Fakat Azınlık tarafından kullanmaya başlayınca hemen bu bilgi kurumun internet sitesinden çıkartıldı. Belki 120.000 -150.000 arasıdır. Fakat bölgede ciddi anlamda göç var. Gençlerin önemli bir kısmı tarımla ilgilenmek istemiyor. Bu sebeple Almanya ve Hollanda’ya giderek mevsimlik işlerde ve farklı sektörlerde çalışıyorlar.
Ali ÇAKSU: Arnavut Müslümanlar hala oradalar mı?
Ali HÜSEYİNOĞLU: Kuzeybatı Yunanistan’da önemli bir Arnavut nüfusu vardı. İkinci Dünya Savaşı’nda burayı İtalyanlarla birlikte Arnavut orduları işgal ettiğinde, Arnavutların İtalyanlarla birlik olması sonucu savaş sonrası dönemde bölgeden göç etmek zorunda kaldılar.
Ali ÇAKSU: Yunanistan’da ekonomik kriz var. Entegre olma problemi açısından Yunan kültürünün etkili olma ihtimali daha az gibi.
Ali HÜSEYİNOĞLU: Azınlıklar arasında Yunan biri ile evlenmek 2018 itibariyle hala bir tabu olmaya devam etmektedir. Polonyalı, Faslı vs. insanlarla evlenebilirsiniz. Karma evlilik yapanlar bugün Batı Trakya’da var. Fakat Yunan-Türk evliliğidin ve kimlik farklılığı dolayısıyla hala bir tabudur. Fakat nadir de olsa bu tür evliliklere son yıllarda rastlamak mümkündür.
Ali HÜSEYİNOĞLU: Öğrenci: Batı Trakya içinde 3 grup var. Türk, Pomak, Çingene. Yani hepsi Türk değil. Azınlık içi meselelerde bunun bir yansıması var mı?
Ali HÜSEYİNOĞLU: Türk azınlığı ifadesini kullanırken, kendini öyle tanımlamayanların olduğunu da ifade etmek gerekir. Fakat bu Azınlığın ezici çoğunluğunun kendisini Türk ve Müslüman olarak tanımladığı gerçeğini değiştirmez. Bir toplumda insanlar tabii ki de kendilerinin çoğunluğun tanımlamadığı şekilde tanımlayabilirler. Bu konuda herkes özgürdür.Batı Trakya Türkleri arasında da bazıları “Biz Türküz, Pomak değiliz” diyor. Kimisi “Biz Türk değil, Pomağız” diyor. Kimisi ise “Helen Müslümanlarıyız” derken bazıları da “Biz Pomakça konuşan Pomak Türkleriyiz” demektedir. Romanlarda da benzer durumlar görülebilir. Kimsenin kimseye zorla kimlik biçme hakkı yoktur. Batı Trakya’da din (Müslümanlık) ve etnik kimlik (Türklük) iç içe geçmiş durumdadır.
Ali ÇAKSU: Bosna’da yaşadım bunu. Biri Müslüman olduğunda “Türk oldu” diyorlar. Balkanlarda bazen “Türküm” diyen biri bunu Müslümanlık anlamında da diyebiliyor. Pomakların büyük kısmı kendisini Türk olarak tanımlıyor. Fakat bu Müslümanlık anlamında da olabilir. Dinlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.
Rapor: Aslıhan Alkanat